2018, Uluslararası Truva yılı ilan edilince Çanakkale Valiliği ve yerel merciler bölgeyi 2018 Ağustos ayına kadar rehabilite etme gereksinimi duyuyor. Bizim Opet olarak 2006 başından bu yana, Gelibolu yarımadasında yaptığımız restorasyon ve rehabilitasyon çalışmalarını, bölgeyi ve milli park sınırları içinde bulunan köyleri adeta bir dantel gibi işlediğimizi bir kez daha hatırlayıp ekip olarak İstanbul merkez ofisimize,ziyaretimize geliyorlar.
-Sizi Truva’da görmek istiyoruz. Mutlaka bu projede olmalısınız,diyorlar.
Bu çağrıya duyarsız kalmak bizim gibi ülke sevdalısı bir şirkete yakışır mı? Elimizden ne gelirse diyerek kolları sıvıyoruz.
Bir hafta sonra bölgede keşif yapmak üzere yola düşüyoruz. Havaalanı olmasına rağmen İstanbul’dan Çanakkaleye direk uçuş yok.Tek çare Deniz uçağı diyorlar. Oda hava şartlarına bağlı olarak her gün kalkamıyor.
Uzun yıllar yaptığım milyonlarca kilometrelik karayolu yolculuğu bel ve boyun fıtıklarımı azdırdığı için O da olur diyerek kabullenmek zorunda kalıyoruz.
Projenin heyecanı ile Haliç’ten kalkacak uçağımızı görünce heyecanım daha da artıyor.
Kaptan kıyafeti yerine spor tişörtler giymiş kaptanları görünce gülümseyerek ve dua mırıldanarak uçağa biniyorum. Yanımda hemen hemen tüm seyahatlerime eşlik eden sevgili çalışanlarımız Ayşenur ve Serkan’a duygularımı hissettirmemeye çalışarak gülmeye başlıyorum. O an aklıma 1996 yılında böyle bir uçakla Johannesburg’dan Zimbabve’ye gidişimiz geliyor. Bu ilginç seyahati anlatmadan geçemeyeceğim.
Yıl 1996. Dünyayı gezip, görme arzum sürekli beynimi kamçılıyor. Güney Afrika ve Safari mükemmel bir seçenek diye düşünüyorum. Fakat Fikret’i ikna etmek için ona iyi anlaşabileceği bir yol arkadaşı bulmalıyım. Seyahat acentası olarak güvendiğim Paragon Tour’un sahibi arkadaşım Nilgün’ü arıyorum. Ne tesadüf diyor, bende o tarafa bir tur organize ettim. Varol’da geliyor. Kulaklarıma inanamıyorum.
Varol bey, Türk Petrol’ün ortaklarından olup bayilik dönemimizde iyi ilişkiler kurmuştuk. Ailecek sever ve saygı duyardık birbirimize. 1986 yılında İstanbul-Çobançeşmedeki BP akaryakıt istasyonunu o güne göre çok faiş fiata kiraladığımızda herkes gülmüş bir tek Varol Dereli;Fikret bey yapmışsa bir mantığı vardır, o hatalı iş yapmaz demişti. Ve bu gün dahi her gördügü yerde; siz bir mucize yarattınız, mücadeleniz Üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmalı, lütfen hayatınızı yazın der, dururdu.
-Fikret’de Varol beyin gidecegini duyunca razı oldu .Ben yine havalardayım. O zamanlar Türk Hava yolları uçuşu olmadığı için Frankfurt aktarmalı uzun bir yolculukla önce Cope-Town sonra Suncity yapıyoruz. İnanılmaz güzel yerler. Hele Suncity’deki Palace otel tıpkı hayal alemi. Keyfimiz yerinde, Johannesburg’un yolunu tutuyoruz. Orada bizi bekleyen hostesler ellerinde kırmızı güllerle kırmızı bir halının başında. Öbür uçta ise tam Hitler zamanından kalma eski bir uçak.
-Fikret söylenerek biniyor uçağa. Eski bir pilot ve hostes çiftin birlikte çalıştıkları uçak havalanınca çıkıyor foyası. Uçak 1500-2000 metre üzerine çıkamıyor.Bir ara pilot kabinine giren Vuslat Sadıkoğlu gülerek yanımıza geliyor ve gidin,görün allahaşkına, pilot açmış camı,koymuş kolunu cama, sigara tüttürüyor diyor. Hepimizdeki panik zirvede. Fikret, dolu bir su bardağına viski doldurtup yanımdan hışımla en arka koltuğa geçiyor.Arkamı her döndüğümde sinir fışkıran gözlerini ve sıkılmış dişlerle sallanan kafasını görüyorum. Bende arkama dönmedem aşağıdaki manzaranın doyumsuz tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bizim 1,5 saatlik yolculuğumuz tam 4 saat sürüyor ama çile bitmiyor. Zimbabve sınır görevlileri, içi yağlı çamurlu bir suya ayaklarımızı batırmadan içeri sokmuyor. Güya ülkeye giren herkesi dezenfekte ediyorlarmış.
Söylenerek sınır kapısından geçip uzun bir kara yolculuğu sonrası hava kararmak üzere iken otelimize varıyoruz.Bungalov odalarımıza giderken bir uyarı daha yapıyorlar. Sakın ayakkabılarınızı, terliklerinizi kontrol etmeden giymeyin. Akrep sokabilir.
Ama akşam yemeği yerken otelin bahçesindeki gölete su içmeye gelen fil sürülerini ve minicik fil yavrularını görünce her şeyi unutuyoruz. Ertesi gün gördüğümüz şelaleler, timsahlı derede botla seyahat ve muhteşem manzara ile sarhoş olmamıza rağmen Fikret huzursuz. Üç gündür bizi bekleyen uçakla Kenya’ya gidecek olmamızı düşünmek dahi istemiyor.
Sonuçta 24 kişilik grubumuz bizsiz devam ederken bizde dört saatte geldigimiz yolu birbuçuk saatte bir başka uçakla katederek Johennesburg ve Frankfurt aktarmalı vatanımıza ulaşıyoruz.
Ooooo! uçak alçalmaya başladı bile.
Truva bizi bekliyor…