Gözbebeklerime dolan turkuaz mavisi, ayaklarımı sürüklüyor bembeyaz kumsala. Beynimin, bedenime emrine itaatkâr, güneşe yürüyorum durmaksızın. Şükür dualarıma eşlik ediyor yüzümü okşayan rüzgâr. Palmiye ağaçlarının uzayan gölgeleri dalgalarla dans ediyor. Akşamdan sahile çekilen sıra sıra dizilmiş kayıklardan birini denize çekip, kürek çekmek geçiyor içimden. Tek tek denizin ortasında bitiveren bu ahşap villalardan hangisi benim? Ne kadar yürüdüm? Saat kaç? Tuhaf, bunları bilmemek hoşuma gidiyor. Dinginliğin verdiği huzur, ruhumu dinlendiriyor. Sonsuzluk sınırları içine sığdırılmış bu eşsiz tablonun karşısından ayrılmak istemiyorum. Uykuda bıraktığım kocam, çocuklarım, torunlarım uyandılar mı acaba? İskelelerle sahile bağlanan sıra sıra villalar, turkuaz suların ortasına demirlenmiş ahşap gemiler gibi yolcusunu bekliyor. Medcezir ile çekilen suların ortasında yükselen mercan adacıklarını görünce kendimden geçiyor, suya koşuyorum. Fotoğraf makinam kendi eşsiz tablosunu yakalamanın heyecanı ile çalışıyor, çalışıyor…